B-TR ANA SAYFA
   ANA SAYFA   |   GERİ
Kanala Düşenler
Baker Formatı ve 2003 Kulüpler Kupası


PAYLAŞ: 



Herkese Merhaba,

14 Bay, 8 Bayan takımı ! Yaklaşık 120 sporcu, Türkiye için bir bowling şenliği daha sonuçlandı. Her geçen sene hep beraber geliştirdiğimiz bu spor, kulüpleşmede de ilerleyerek altyapı olanaklarını da kendi kendine üretmeye başladı. Bunu görmek çok keyifli ve ilerisi için enerji verici.

Bildiğiniz gibi Kulüpler kupası son 3 yıldır BAKER formatında oynanıyor. Frank Baker tarafından 50 li yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan bu format 5 kişilik takımların ayrı ayrı oynadıkları formata bir alternatif olarak takım konseptini güçlendirmek, takımları birbiri ile yarışabilir yapmak ve bowlingi daha hızlı oynanır ve seyredilir hale getirmek için 5 kişinin bir arada 2 atış yaparak tamamladıkları bir format olarak oluşturuldu.

Hala üzerinde tartışmalar süren bu format içinde olumlu ve olumsuz pek çok unsuru barındırıyor.

Hala iyi birşey mi kötü birşey mi bilemediğim bu formatın bu hafta sonu maçları seyrederken bana düşündürttüklerini sizlerle paylaşmak istedim.

Bu formata uygun sporcu seçmek dünyanın en zor işlerinden biri. Son derece iyi bir sporcu kesinlikle iyi bir BAKER oyuncusu olmayabilirken, orta düzey ortalaması olan bir sporcu bu formatta bir şampiyon sporcuyla aynı, hatta daha iyi bir başarı istatistiği sağlayabiliyor. Dolayısı ile iyi bir takım seçme kriterleri skordan farklı olarak "uyum", "konsantrasyon", "takım elemanı olabilmek", "soğukkanlılık", "risksiz", "laf dinleyen", "yüksek egosu olmayan", "kibar", "anlayışlı", "ağzından çıkanı kulağı duyan" gibi kriterlere dönüşüyor ki bunlara göre takım seçmek iyice zor. O yüzden benim bildiğim toplama takım oluşturmayan herkes mümkün olduğunca "anlaşan" ve "uyumlu" ekipleri bir araya getirmeye uğaşıyor. Bu da tabii her seçim ortamında olduğu gibi küsmeler, alınmalara yol açıyor. Sporcuların bu seçimlerin "takım" için olduğunu anlayıp kişisel olarak almamaları gerekiyor.

Bowling sporunun tarihine baktığımızda aslında bu oyunun bir takım oyunu olarak oluşturulduğunu görüyoruz. 50 lerdeki altın yıllarından beri salon takımları, firma takımları, sponsor takımları ile bu spor özellikle eski bowling geçmişi olan ülkelerde inanılmaz hikayeleri barındırıyor. Örneğin; 1 Mayıs 1999 da Ohio'da bir turnuva'da beş kişilik Detroit Quintet takımı 3 oyunda toplam 3870 pin devirerek (Carleton Chambers - 805, Earl Justice - 792, David Boyd - 774, Steve Bradley - 761, Verlin Terry - 738), 1994 de Hurst Bowling Supplies takımı tarafından 36 yıl sonra 3868 pinle kırılmış (Bob Buckery - 754, Jeff Piatt - 810, Carmen Marsit - 770, Howard Holly - 738, Brian Snear - 796) dünya rekorunu ele geçirdiler. O zamanlara kadar 5 kişilik takımla 3 oyunda skor rekoru 1958 yılından beri 3858 pinle Don Carter-754, Ray Bluth-834, Pat Patterson-736, Tom Hennessey-759 ve Dick Weber-775 den oluşan Budweiser takımına aitti.

Dünyanın en ünlü antrenör ve top delicilerinden biri olan Bill Taylor (şu anda 80lerinde) hala yazılarının altına künyesinde ünlü Fallstaf takımının çalıştırıcısı olarak imza atıyor.
b İlerleyen zaman ve bowlinge alternatif sporların ilerlemesi ile BAKER formatı takımlı bowling sporunu "seyredilebilir" yapabilmek için vazgeçilmez bir formata dönüştü. 5 kişilik bir takımın 3 oyunu tamamlamasının ne kadar uzun olacağını düşünürsek 15 dakikada biten bir baker oyunu şüphesiz ki çok daha seyirlik bir hale geliyor. (bugün bir hatta 2 kişi oynarken 6 oyun 2.5 saate bitiyor)

Ama bu noktada bu formatın seyirlikten çok daha önemli noktaları olduğunu düşünüyorum.

Bu hafta sonu bir araya gelen takımlardan bazılarının herkesin kendi oyununu ayrı oynadığı formatlarda diğer takımları yenmek için şansları azken bizler bu hafta sonu son derece sürpriz maçların olabileceğini gördük.

Böylece hepimiz bowling sporunda asla "kesin" kavramının olamayacağını, sporda kazanmak kadar kaybetmenin de olabileceğini görme şansına erişmedik mi? Sadece kazanırken mutluluğu paylaşmak yerine aynı forma altında olunca yenilgide de sorumluluğu paylaşmayı, yutkunmayı ve anlayışlı olmaya çalışmayı öğrenmedik mi?

Ne kadar usta bir sporcu olursak olalım her zaman kaçırma şansımız olduğunu görmedik mi? Ne kadar yeni olursak olalım herkesin kötü günü olabileceğini görmedik mi? Normal bir oyunda kaçırdıklarımız kendi hanemize yazılırken bu formatta bir anda 2 atışın ne kadar ciddi ve önemli olabileceğini, 4 kişiden sonra çıkıp atarken nasıl konsantre olunması gerektiğini, saha şartlarını bambaşka bir şekilde okumamız gerektiğini, tek bir noktadan oynuyorsak bunun asla yeterli olmayacağını, saha şartlarının hızla değişmesi yüzünden A,B hatta C planlarına ihtiyaç duyduğumuzu görmedik mi? Bir spare'in bu kadar çok önem kazanabileceğini, 1 pinin önemini hiç bu kadar hissettik mi?

Normalde küçümsediğimiz bir ouyuncunun kendi framelerini kaparken bizim boş atmamızla takım için süper oyuncu kavramının olmadığını, herkesin 2 atış sorumluğu kadar değerli olduğunu anlamadık mı?

Oyunda kaçıncı oyuncu olarak oynadığımızın önemi olmadığını, beğenmediğimiz 2. ve 3. yerlerin boş geçtiğinde birden nelerin değiştiğini görmedik mi? Çok mühim sayılan 5. oyuncu yerinin o kadar da şahane bir yer olmayıp, diğer sporcular kaçırdıklarında tüm sorumluluğun yığıldığı inanılmaz stresli bir yer olduğunu? Ya da boş gelinen bir oyunda 5 olmanın hiç bir önemi olmadığını yaşamadık mı? Hepimiz bir atışımızdan utanmadık mı? Hepimiz tüm konsantre ile atıp yaptığımız bir strike'a daha önce hiç olmadığı gibi tüm hücrelerimizle sevinmedik mi? Olmayacak bir anda alınan bir splitle oyunu döndürüp o gururu yaşamadık mı? Ya peki gitti derken dönen oyunlar, rakibin sürekli atışlarından pes etmeden atıp son saniye de kazanmalar? Bunlar hep bu spora dair yeni tecrübeler değil mi? Siz kaçırdıktan sora rakibin strike yapmasını, onun şovunu hazmetmeye çalışmak, ve tekrar konsantre olmak her dakika yaşanabilen bir tecrübe mi?

Ya o önemli spareleri alırken bunu başardığınızda bunun için yaptığını antrenmanlara dua etmediniz mi? Ya da kaçırdığınızda bu önemli konudaki açığınızı farketmeniz sizin için iyi bir ders değil mi? "Stres altında tek pin kaçırabiliyorum" itirafını kendinize yapmanız bu sporda bir büyüme değil mi?

Ya peki çok haz etmediğiniz bir arkadaşınızla bir forma altında ortak mücadele de bir ortak his yaşamak, beraber diğer bir arkadaşınızın atışını kutlamak? Belki de eski negatif hislerinizin mutluluk sırasında bir anda yitip gittiğini görüp aslında o kadar da önemli olmadığını anlamak?

6. oyuncu olmak? Dünyada tüm sporlarda olduğu gibi sporcular zaman zaman sahaya çıkmadan kenarda otururlar. Geçen sene Avrupa Şampiyonası'nda Almanya Bayan Milli takımının oyuncusu Andrea Mirchell son 7 maç ve finallerde yedek oturdu, çünkü o an iyi atamıyordu, Tore Torgessen maçların çoğunda yedekti... peki kimse bu maçları hatırladı mı hayır? Herkes takımları Almanya ve Norveç diye hatırlar aynen bu memlekette olduğu gibi. Bir takımda varolmak sahada kendini göstermek için değil takımın başarısı içindir. Takım oyuncusu olmak eşit olmaktır, atsan da atmasan da... Takımın parçası olmak başka bir şeydir, bunun için top atmak gerekmez, destek vermek, güven vermek, sırtını sıvazlamak, gülen gözlerle moral vermek, yardım etmek... ve onlarca şey. Ne yaptınız ? Niye oynamadığınızı mı düşündünüz? Yoksa takım arkadaşlarınızın hatalarını mı saydınız? Küsüp takımınızın canına mı okudunuz? Riskli veya kötü oyandığınızın farkına varıp takımda yer almanın keyfini mi çıkardınız? Yoksa arkadaşlarınızı ve antrenörünüzü sizi oynatmadığı için suçladınız? Haksızlığa mı uğradınız? Yoksa haksızlık mı yapıyorsunuz? Bir takım oyuncusu olmanın neresindesiniz? Kendinizle hesaplaşabildiniz mi?

Peki atıp da atamayanlara kızmak? Takımına bağırıp çağırmak? Ama kendin kaçırdığında bir şey olmaması, bunlar hep nerede olduğumuzu, kişiliğimizi, takım oyuncusu olup olmadığımızı gösteren bilgiler değil mi? Bunları başka yaşama şansımız var mı? Kaçırdığı tek bir pinle takımı yenik hale getiren bir takım arkadaşınızı anlamaya çalışmak kolay bir tecrübe mi? Aynı yerde sizin olabileceğinizi de düşünmek ve "içten" bir şekilde arkadaşınızı desteklemek büyümek değil mi?

Ve yenilmeyi ve kazanmayı öğrenmek... Yanilgiyi hazmetmek, rakibi küçümsememeyi öğrenmek, hayatta herşeyin olabileceğini görmek, bowlingde artistik puan verilmediğini anlamak, yenilgiden ders almak, kazanmak için başkasının hata yapmasını beklemek yerine kendi zaferini kendin kazanmaya çalışmak, zayıflıklarını görüp kabul etmek, başarının nedenlerini anlamak ve tekrar etmeye çalışmak, tesadüfleri ve şansları algılamak ve bunun tekrarlanmayacağını bilerek çalışmaya devam etmek, kazansan da yenilebileceğini bilerek durmak... Kolay öğrenilecek şeyler değil bunlar.

Evet bu hafta sonu yapılan turnuvayı 2 atış yapılacak aptal bir turnuva olarak görenlere... Evet 2 atış yapmaya gelirseniz bu turnuva aptal 2 atış yapılan bir turnuva, ama yaşarsanız herşey değişir. Oradaki 120 kişi bugun Cuma günkü kişiler değil artık. En azından ben değilim. Çünkü ben - bir antrenör olarak - tüm yukarıda yazdıklarımı hissettim, oyuncularımın bunun 10 katını yaşadıklarını da gördüm. Ve bowlingi sadece atış sayısı olarak görenler, herşeyi küçümseyenler, naapsanız bence başarısız olacaksınız.

Ve önemlisi bence kazanmak değil, kazanmak için çabalamak. Bu haftasonu olmazsa öbür haftasonu yarın olmazsa öbür gün gelir. Sporda çalışanın kazanacağı/başaracağı her zaman ispatlanmıştır.

Önemli olan kazanmanın/başarının tanımını doğru yapmak değil mi?

Herkese Sevgiler,

Ve Notlar:

 

  • Bu sene takımların "takım" yaklaşımlarının çok heyecan verici olduğunu düşünüyorum. Gerek kılık kıyafet gerekse beraber hareketleri, çoraplarına kadar bir takım hissi içinde olmaları, disiplinleri çok iyiydi. Belki biz de artık yurtdışındaki turnuvalar gibi "En Şık Takım", "En Neşeli Takım" gibi ödüller vermeliyiz. Değil mi ODTÜ?

     
  • İBSK ve Şişli'nin Şişli Belediyesi desteği ile otobüsle gelmeleri bence bu turnuva ve diğerleri için önemli bir konuyu gösterdi; zamanlama. Bu sayede Pazar günü geç saatlere kadar 30 küsür kişi hava karardı, nasıl gideceğiz stresi olmadan orada kaldılar ve finallerde keyifli bir kalabalık oldu. Belki de pek çok kulüp ve salon bundan sonra turnuvalara bu tip bir yaklaşımla gitmeli.

     
  • Yıllardır süren şehir şövenizminin artık iyice ortadan kalktığını görmek beni iyice keyiflendirdi. Herkes birbirine tezarühatlar yapıyor, birbirini alkışlıyor, kutluyor, herşey çok güzeldi. ABK adına da İBSK kızlarına özel olarak teşekkür ediyorum...

     
  • Ve Denizli'nin horozları! Çaat diye finale kalıp herkesi şaşırtan istikrarlı ve disiplinli takım. Sizi kutluyorum. Özellikle ABK finalinde 6 strike üzeri bir spare bir strike karşısında bir takım bu kadar mı dağılmaz ve çatır çatır atmaya devam eder. Valla bizim takımın oyuncuları bile itiraf etti biz dayanamazdık diye. Rakibin 6 strike'ına rağmen disiplinini moralini bozmadan 2. oyunda da aynen taş gibi atmaya devam eden Denizli takımına tüm takdirlerimi sunuyor ve tebrik ediyorum. Bir not: seneye bayan takımsız gelirseniz de "damsız alınmaz" muamelesi görebilirsiniz.

     
  • Finallerdeki ortak mutluluğu paylaşan tüm takımları kutluyorum. Bowling sporunun centilmenlik ve mutluğu ve üzüntüyü paylaşmak taraflarını tüm izleyicilere gösterdiniz.

     
  • İnce bir yağla yapılan zor bir yağlamaya karşı direnen ve çözmeye çalışan tüm sporcuları kutluyorum. Gerçekten 10larca oyuncunun 10 larca topunu 10larca şekilde attığı sahalarda hatları çözmeye çalışmaları ve bunu çoğu zaman başarmaları bu spordaki ilerlemenin bir örneği.

     
  • Elektrik kesilmeleri vs. gibi sorunlarda eskisi gibi bağırıp çağırmak yerine kenara çekilip muahbbet ederek durumun düzelmesini bekleyen herkese anlayışından dolayı teşekkür ederim. Harikaydınız.

     
  • Ve yine kuralları okumadan ve hazırlıksız geldiğimizi ortaya çıkaran yanlış hakem uygulamarını da unutmamak lazım. Hepimizin bundan alacağı dersler var. Kurallara biz sahip çıkmazsak kimse çıkamıyor ve yapılabilecekler de yapılamıyor. Tüm bunların yanında itirazlarını son derece kibar ve üsturuplu bir şekilde yapmaya çalışan BOSCH ekibine de özel teşekkürler. Bizlere fevri çıkışlar olmadan da bu işlerin yapılabileceğini gösterdiler.



Ve tüm renk cümbüşü, hareket ve bağırışlar eşliğinde keyifli bir spor mücadelesi veren tüm kulüplere teşekkürler. Görünen o ki bu işi senede bir kere yapmak yerine daha sık ve değişik formatlarda tekrarlamanın yollarını bulmalıyız.

 

Önder Gürkan