B-TR ANA SAYFA
   ANA SAYFA   |   GERİ
Kanala Düşenler
İngiliz Alice, Kahraman Türk Bowlingcisi'ne karşı... Türk Bowling pazarı nasıl büyür?


PAYLAŞ: 



Bowling sporu ve bowling pazarı içinde birbiri ile doğrudan ilişkili ve biri birini yaşatan önemli bir akış içeriyor. Bu sistemin tıkandığı noktalarda her ikiside büyüyemiyor gelişemiyor. Türkiye bowling dünyası ise her sektöründeki tıkanıklıklar ve bu "memlekete özgü" gelişmelerin de şüphesiz ki payını almış durumda.

Bakın şöyle Avrupai bir senaryo düşünelim: Alice adlı 12 yaşında genç kız 3-4 senedir gittiği bowling salonlarında artık daha ciddi bir şeyler yapmaya karar verir ve ailesinden yeni yıl armağanı olarak bu yaz ligde oynadığı artık eski Tweetyli topları yerine bir falsolu top almalarını ister. Geçen hafta sonu salonlarında yapılan turnuvada seyrettiği 20 yaşındaki Dünya Şampiyonu ablası onu çok etkilemiştir. Zaten televizyonu da her açtığında herkesin o tip topları kullandığını görmüştür. Ailesi bunun üzerine salondaki antrenöre danışmaya karara verir. 22 yıldır bowling antrenörlüğü yapan Tom, Alice'in falsolu top istedğini öğrenince önce oyununu tekrar izlemek ister (çocuk liglerinden zaten daha önce göz aşinalığı vardır). Bir süre Alice'i izledikten sonra beraber Proshop'a giderler. Onları 30 yıldır o salonda çalışan Roger karşılar. Tom, Alice için başlangıç seviyesi falsolu toplardan almak istediklerini, sade bir tekniği olduğunu, kontrolü kolay bir top önermesini ister. Roger onlara 3 tane top gösterir ve isterlerse katalogdakilerden de 1 gün içinde getirtebileceğini söyler. Alice işi uzatmaz ve oradaki rengini en beğendiği topu seçer. Top delinecekken Roger Alice'in oynamasını seyretmek istediğini söyler. Tekrar sahaya çıkarlar Alice oynar, Tom ve Roger seyreder. Roger Alice'ine ölçülerine göre topu deler. Ailesi Ailce'e toplarını rahat taşıması için bir de çanta almaya karar verirler. Alice toplarından eski olanı salona verecektir. Böylece 1 saat sonra Alice Tom'la birlikte derse başlar. Amacı 3 ay sonra yapılacak olan yaklaşık 400 kişinin katıldığı 18 yaş altı turnuvaya katılabilmek için 12-14 yaş grubunda bölge seçmelerini geçmektir.

Şimdi bu Alice Harikalar diyarında senaryosu maalesef hiç abartılmamış ve detaya girilmemiş bir senaryo. Fakat arkasında anlattığı döngü bizlere belki de geleceğimizi şekillendirecek bir formül sunuyor.

Başka senaryolara bakalim: Ali 42 yaşında ilk kez bir bowling salona gider. Arkadaşları ile öyle bir para verirler ki yüreğine iner. Tövbe eder gitmeye, dua eder ki yeğenleri bowlinge gitmek istemesin.

Mehmet, 12 yaşında bowling salona gelir, ilk oyununu oynar. Bilinçli ailesi ders aldırmak ister (tenisten, müzikten tecrübelidirler) fakat ders verecek kimse yoktur. Buna inanamayan baba (hadi bakalim : ) nasıl olur da bir salonda bowling öğretecek kimse olmaz der. Cevap olarak salon açmak için bir "monitör" sertifikalı arkadaşla anlaştıklarını, arkadaşın oralarda olduğunu ama o arkadaşın kopya çekerek geçtiği sınavdan beri eline top bile almadığını, zaten gavurun biri anlattığı için çok sıkıldığını öğrenir.

Hayret ederek çevreye bakmaya başlarlar. O sırada o salonun "kahraman oyuncu"ları oradadır. Kendi aralarında maç yapıp sürekli kimin kimi nasıl yendiğinden söz ederler.

"Kahraman Oyuncular" 30'undan sonra bowlinge merak sarmış, genellikle kendi işini yapan (bu spora ferah para harcayan), kimseden eğitim almamış - istese de verecek bulamamış, zaten 4 yıl önce Eurosport'a verilen 2-3 maç sırasında bowling oynamayan, el-göz koordinatı ile topu isabetli atan, yorulmak bilmeyen, kendi kendine atış teknikleri olan, her an her türlü maça çıkabilen, ısınma ihtiyacı olmayan, saha yağlanmadığı için çok hızlı atış yapan (ya da olmadık derecede yavaş atış yapan), günahı olmayan bowling oyuncularıdır.

Haliyle nasıl oynandığını görmedikleri, spor sayılmayan, kimsenin göstermediği, televizyonda Beyaz Gölge gibi dizilerle desteklenmeyen bu sporda kendi tekniklerini geliştirmişlerdir.

Kahraman Türk Bowlingcileri ikiye ayrılır. Bir kısmı durumun gayet farkındadır. Teknik olarak geride olduğunu bilir ama yaklaşım olarak "zaten bu yaşımda başladım keyifle oynuyorum bir de bununla uğraşamam" modeline sahiptirler. Sorarsanız sizi doğru bilenlere yönlendirirler, ve gençlerin iyi oynamasını isterler. Bunlar "ben yaralandım, beni bırak, sen devam et" tipi kahramanlardır.

Ama bir de diğer model vardır: "ben yalnız çalışırım, bu çaylaklarla işim olmaz" kahraman modeli. Onlara gelip birileri "yahu bu böyle değil şöyleymiş muhakkak" demiş, diyen ağzının payını almıştır. Salonlarına gelen yabancı hocaları "saymak" için önce hocanın kendilerini yenmelerini beklerler. Nedense halı sahada Tanju, Rıdvan, Beckenbauer gibi oynamaya çalışırlar ama bowlingi kendileri keşfetmek ister. Basket topunu ellerine alırlarsa kendilerini Tük Milli takımındaki sporcular yerine koyarak atarlar "Şimdi Harun atıyor, İbrahim'den üç sayıııı..."

Benim zamanımda bu isimler "Erman gibi "cemşat" atmak, Aytek gibi stop cemşat atmak, Calvin gibi yükseklerde gezmekti. Muhafazakardır "yalnız kahraman oyuncu"lar, yenilik istemezler, olan düzenden memnundurlar, Turkcell reklamındaki Kadir Çöpdemir gibi bir ifade ile salonda çırpınarak falso vermeye çalışan düşük ortalamalı sporculara gülerler. Düşük istatistikli bir memlekette skorları yüksekte kaldığı için sorunları da yoktur.

Mehmet'in babası yaklaşır ve benim oğlana da şu nasıl atılıyor gösterir misiniz der... ve o anda cevval oyuncunun başarısı bir tescil daha alır. O kadar iyidir ki bir de ders vermesi istenmektedir. Çocuğa olabilecek en ağır topla en hızlı şekilde atmayı öğretip, atamadıkça kiloyu düşürerek (hızdan taviz yok) her Türk gibi "AT-VUR-ÖĞÜN" kavramını anlatır. Bazen anlamaz gençler - ki bu normaldir çünkü yalnız kahramana olmadık bir misyon yüklenmiştir ve nasıl spor anlatılacağına dair bir eğitimi yoktur. Ama nedense futbol, basketbol oynamasına rağmen gösteremeyeceği bu cesareti bowlingde bulur. Mehmet'e bowling sporu için en önemli kavramları: hırs, güç, yenmek, herkesi yenmek, öfke, tekrar hırs olarak anlatır. Bunları anlatırken o anları yaşar ki Mehmet bunu iyice hissetsin. Ve büyük bowling sırrını verir: "Amaç: herkesi yenmek Metod: her yol mübah".

Meraklı baba sorar oğlana top almak lazım mı diye? "Yok yaa naapcaksın ben 4 senedir buradaki toplarla oynuyorum, hem pahalı, hem başka salonlarda da bulmak kolay oluyor" der. "Ya bileklik" der baba kaygıyla bileğini ovuştura ovuştura gelen oğluna bakarak, "Yok canım kız işi bileklik, bu erkek oyunu" cevabını alır.

Mehmet bir hafta sonra sadece yaşıtlarıyla ayda bir kere doğumgünlerinde oynamaya geri döner. Zaten annesi de "basket'ten yeteri kadar yorulduklarını", bowlingin tuhaf ve gereksiz bir spor olduğunu düşünüyordu. (biliyorsunuz çocuğu etkinlik yapan aileler çoğul konuşur, "geçen hafta hastaydık", "bu hafta çok yorulduk", "derslerimiz vardı" gibi).

Şimdi ucu tıkanan bu haftasonu zincirini bir inceleyelim arkasında neler var:
 

  • Para kazanılacak bir iş olmazsa: antenörlük, teknik görevli top delme işini kim yapar?
     
  • Top satılmayan memlekette top delici olmak neye yarar?
     
  • Toplar ucuz olsa satılabilir ama az satıldığı için ucuzlamaz, top firmaları ülkeye gelmez dolayısı ile sponsorluklar ve reklam olanakları azalır, top alıp düzenli oyuncu olan sporcular salonlara sabit gelir kazandırırlar, top alıp düzgün oynamaya başlayan sporcular yeni bowlingseverleri getirir, antrenörler ve top delicilere iş olanağı çıkar, iyi oynayanlar arttıkça sponsorlar ilgilenir destek verir, sporcular azar azar para kazanmaya başlar, bowling daha çok duyulur, salonlara gelenler artar, salonlar gelişir, top, aksesuar, saha yağlama makinaları ve teknik elemanlara ihtiyaç olur, bowling salonu işi profesyonel bir iş olur, tecrübeli elemanlar oluşur, pazar büyür, yeni salonlar açılır, yeni sporcular yetişir, bölgesel karşılaşmalar artar, spornsorlar yüksek katılımlı turnuvalara daha çok para yatırır, sporculara daha çok para kazanma şansı doğar, pazar büyür, oyunların fiyatı düşer ve promosyonlar artar, daha çok oyuncu bowling oynar, ligler, turnuvalar gelişir, salonlarda sporcular para kazanmaya başlar, Pazar büyür...

    Döngü derken bundan bahsediyorum... Bowling pazarı tek yerinden itince kıpırdamıyor. Her yerinden iteklemek lazım ki hep beraber bir üste çıkalım. Ama engellediğimiz her ilerleme aslında bizim bowling hayatımızı da etkiliyor.

    Yeni yıla girerken herkese 2004'ün sloganını tekrarlıyorum: "Bu sene "Bowling" oynayın.

    Herkese sevgi ve mutluluklar.

     

    Önder Gürkan