Herkese Merhaba,
Uzun bir zamandan sonra uzun bir yazı ile başlayayım dedim. Arada çok şey oldu ama son dönemde içinde yaşadığım 2 turnuva bana pek çok şey öğretti ve düşündürdü, sizlerle paylaşmak istedim. Sporumuzu daha ciddi düşünüp, biraz takkemizi önümüze koyma zamanı geldi gibi... İşte bunlar genel düşünceler ve yorumlarım;
Önce Teşekkürler ve Helal Olsun: "Biz bu işi yaparız"
Burada aslında 2 ana gruba teşekkür etmem lazım. 1. grup çocuklarının bu spora gönül vermesini destekleyerek, onları "bowling sporcusu" olarak görmek isteyen tüm aileler, genç yaşlarında ortalarda gezmek yerine bowling salonlarında top peşinde, bu sporu yapmaya çalışan tüm genç kardeşlerime ve bu alt yapı projelerine ufacık bile olsun bir katkı yapmak isteyip yapan herkese yürekten teşekkürler. Bu sporu yeni jenerasyonun bir yere getireceğinden hepimiz eminiz sanırım.
2 ana grup ise kalabalık bir ekip. Öncelikle geçem sene başladıkları işi bu sene çok daha yukarı götürmeye çalışan hatta seneye daha da ileri götürmeyi planlayan Serdar, Ahmet ve Ekrem'e. Bu ön hazırlık boyunca Istanbul Open projesine destek veren herkese, ve tabii ki turnuva boyunca orada çalışan teknikten, yemek içmeye, lane marshallardan bilgisayar başındaki herkese sonsuz teşekkürler. Çünkü bu memlekette bir şeyi yapınca tam yapabileceğimizi gayet iyi ispat ettiniz hepiniz. Türkiye'de, Akdeniz Kupası ile başlayan "bu memlekette bu iş olur" gerçeği, üstüne 2 adet İstanbul Open, bir Avrupa Şampiyonası ile kendini iyice ispatladı. Türkiye artık bir "turnuva" ülkesi oldu. Her turnuvanın bir sonrakine reklam olduğunu düşünürsek bu yolda daha çok keyifli organizasyonlar yaşayacağımız kesin. Dolayısı ile bunu yapan, destekleyen ve özellikle sponsor olan herkese teşekkürler.
Biraz da özel teşekkürüm var. Turnuvada geç gelen İtalyanların yerine oyuna başlayacakken, önemli değil biz sonra oynarız diyerek yerlerini veren Paco, Fatma ve sanırım Adem'di arkadaşlara çok özel teşekkür. Desperado'da ortada kalan İrem'i aralarına alan Türk ekibine de ayrıca teşekkür. Ve tabii ki aşağı yukarı hergün gelip herkesi izleyen harika seyirciye de teşkkürler.
Bowling Sporcusu Olmak
Bu bölümü okumadan zamanınız varsa şu yazımı önce okurmusunuz? Bir sene önce yazmışım: Turnuva Sporcusu Olmak...
Gerek Avrupa Gençler Şampiyonası'nda, gerekse İstanbul Open'da görduğum kadarıyla turnuva bowling sporcusu olmak adına daha pek çok şey öğreneceğiz. Hani şimdi burada 30-40 yaşında oyuncuları görünce bu işin zamanla kazanıldığını sanmayın arkadaşlar. Soğukkanlılık, kendini toplama (kendini kaybetmeme), sakinleşmeyi bilmek, her atışı baştan tek başına bir atış gibi düşünebilmek, pes etmeden son atışa, son pine kadar atış yapmak gibi gözlemlediğimiz bu özelliklere yurtdışında 14-18 yaş arası sporcular da sahip. Bunun bowlinge has bir spor kültürü olduğunu düşünüyorum. Görünen o ki 14 yaşında bir oyuncu da tepinmenin, mızıldanmanın, şikayet etmenin, onu bunu suçlamanın kendi skoruna fayda sağlamadıgını anlamış durumda.
Turk halkı olarak daha 2. atışımızda istediğimiz olmazsa tüm gemileri yakıp sinir krizleri geçirip, paniğe kapılıp ne yapacağımızı şaşırırken, öfkelenip herşeyde (yan hatta atanlar, yağlama, saha, havalandırma, vs.) kabahat ararken, ecnebi arkadaşlar split dahi atsalar oturup düşünüp bir plan yapıp bunu düzeltmenin yolunu arıyorlar. Bu oyundan iş çıkmaz dediğim kaç oyundan hem gençler hem de büyükler minimum 200 çıkardılar.
Bu hepimizin üzerinde ciddi çalışması gereken bir konu, yurtdışındaki oyuncular sorunu çözmeye çalışıp ellerinden geleni yapıp sonra fikirlerini söylerken, bizim sporcularımız bir sorun olduğunda bu soruna odaklanıp bunu çözmek bir yana tüm oyunu bırakıyorlar. Hatta öyle bırakanlar varki kendileriyle birlikte tüm salon isyan etsin istiyorlar, alet edevatı tekmeleyerek, topu çantaya atarak, lakayıt atışlar yaparak... Bizde nedense oyunu bırakmak ve ciddiye almamış gibi yaparak düşük skorun hoş görüleceğine dair bir anlayış var. İstediğimiz olmayınca işi çözmeye çalısmak yerine alaya vurup üstünü kapamaya çalışıyoruz. "ben aslında çok yüksek atardım da ciddiye almadım skor o yuzden düşük..." Ve işin komiği bunu kimse yemiyor..
Oysa son Istanbul Open da Türk sporcularının genelde beğenmediği hatlarda oynayan yabancı sporcular cok yüksek skorlar yapabildiler - ve üstelik hatların reaksiyonu konusunda Türk sporcularla aynı fikirdeydiler. Bununda tabii nedenleri var. Analitik oynamak, saha okumak, yer değiştirmek, top değiştirmek (değişik sartlar icin değişik toplara sahip olmak), kondisyon gibi bowling'in aslında özü olan konulara bizler biraz yabancıyız hatta ısrarla da öğrenmemek icin gayret içinde olanlarımız var. (İspatı biraz sonra). Oysa bu konular bowlingde ustalaşmanın temelleri. Bizler çivili lastikle Formula pistinde daha düz gitmeye çalısırken onlar yumusak lastik kullanarak nasıl daha hızlı gideriz diye uğraşıyorlar. Maalesef onlar başka ligde oynuyorlar...
Kondisyon:
Pazar günü maçlar sabah saat 08:00 de başladı. Akşam 18:00de yani 10 saat sonra aynı oyuncular sadece 2 yağlama arası dinlenerek final maçına çıktılar ve 2 adet 300 kaçırdılar. Grup ortalamaları saatler ilerledikçe yükseldi. Şu anda bir antrenör olarak biliyorum ki bu tempoyu kaldırabilecek ve bu performansı sürdürebilecek bir sporcumuz yok. Ayrıca gördüğunüz gibi final ekibi de cok genç değildi (Peter Knobb bu Pazar 45 oldu). Gerek Gençler Şampiyonası'ndaki genel atletik yapı gerekse buradaki örnekler bizlere ciddi bir durumu gösteriyor. Bu sporcuların çoğu haftada an az 2 kere Gym'e gidip kondisyon ve fiziksel güç calışıyorlar. Danimarka ve İsveç takımı oyuncularının standart antrenman programlarında haftada 3 gun spor salonu çalışması var.
Hala unutmam ilk gittiğimiz Avrupa Takımlar Şampiyonası'nda sabah biz hepimiz zar zor uyanıp kahvaltıya inerken İngiliz, Hollanda ve Almanya takımlari 5'te kalkıp, koşup, stretching yapıp kahvaltı edip odalarına dönüyordu. Bowlingi bir spor olarak kabul ederseniz zaten bu kısmının da otomatik olarak gelmesi lazım. Hala oyundan once ısınma hareketi yapanlara gülen bowlincilerin olduğu bu ülkede spor ciddiyetinin değişmesi lazım. Şunu da hatırlayalım Pazar günü sabah salona erken gelip final eleme maçlarına ilk hazırlanan sporcular yabancı sporculardı.
Aşağılık Kompleksi:
Yıllardır Türkiye'de pek cok branşta olan aşağılık kompleksinin aslında bowlingde o kadar olmadığını görüyorum. Genel görüş "Yaa nasıl oynuyorlar, Babalar işi bitirmis, Biz kırk yıl calişsak bu olmaz" filan seklinde ama kimse kendini aşağıda görmüyor.
Ve tam bu noktada bir eleştirim var; tamam kendimizi ezdirmeyelim ama gerçekci olalım ki mantıklı hedefler koyarak ilerleme sağlayabilelim. Hayattaki ortalaması en yuksek 170 olan bir oyuncunun ortalamasi 220 civarı olan bazı sporcular ile hangi şartlarda kapışmayı düşünduğunu ben anlayamıyorum. Ortalamasi 170 olan bir sporcunun amacı bir turnuvada en az 180 atmaya calışmak olabilir ve bunun için sparelerine vs. ye dikkat etmelidir diye düşünuyorum. Ama üstüste 240 lar atarak 220 lik oyuncuları yenmeyi düşlemesini de gerçekçi bulmuyorum, zaten olmuyor. Ve bu düşünce yapısının sporcunun kendisi ile ilgili gerçekleri görmesine engel olduğunu düşünuyorum. Kendimizi aşamadan başkalarını aşamayız. Herkesin kendini beğenmeyi bırakıp özeleştiri yapması gereken bir dönemdeyiz. Yoksa "ben harikayım", "salonumun kralıyım", "onu bunu yendim" kriterleri ile 180-190 larla Avrupa'da hiç bir sey yapamayacağımız ortada.
Herkesin oturup benim neyim eksik diye bir düşünmesi lazım. Oyun başına kaç spare kaçıyor? Cebe kaç kere giriyorum, ben oyun oynamayaı hat okumayı biliyormuyum? neden ben atamazken o atıyor sorularının cevabını kendisine objektif olarak sorması lazım Türk sporcularının. Artık rakibinizin split atmasını bekleyerek maç kazanma devri geçti.
Cesaret:
Bu arada bu kapışma cesaretinin maalesef hiç bir sporcumuzun oyununa yansımadığını düşünüyorum. Hepimiz sorsak harikayız ve kapışmaya hazırız ama atışlarımız aynı şeyi söylemiyor. Neredeyse tüm Türk sporuclarının atışlari korkak, kaygı dolu ve inşallahlarla yüklü. Hepimiz yaa adamlar ne kadar hızlı atıyor diye değerlendirmelerde bulunduk, gençler bu ekiplerden de hızlı atıyorlar. Ama aslında olay hızda değil teknik ve cesur atışta. Allah ne verdiyse atmakla, doğru noktaya topu sıkmadan doğru açı ve turu vererek, topuna güvenerek, teknikle yorulmadan, kasmadan atmak arasında ciddi bir fark var. Onlar bunu yapıyor; hızlı, dogru noktaya ve turlu atıyorlar. Atışlarına ve kararlarına güveniyorlar.
Tüm sporcular başarılı bir sonucun başarılı bir "atış"tan geçtiğinin farkında. Önce "doğru" atışı gerçekleştirmeye konsantre oluyorlar sonra sonuca. Yani benim görüşüme göre Türk sporcular sonuca odaklı "strike yapmaya" atarken, yabancı sporcular işleme odaklı "iyi atış = iyisonuç" prensibiyle atışlarını gerçekleştirip sonuç bekliyorlar. Ve bizlerde " Yaa ona her pin düşüyor bana bir türlü düşmüyor" diye yorum yapıyoruz. Bowlingde bir söz vardır: "Kötü şans yoktur, kötü atış vardır" diye... Bizim şans dediğimiz pin hareketleri ancak o hareketleri yaptıracak bir atışla olur.
Bizler bu yolda bilgimizi arttirarak bunun geliştereceği cesarete erişmeliyiz, yoksa cahil cesaretimiz bir ise yaramayacak. Yani kilometre saatinde yabancıları yakalamamız maalesef bize skor getirmeyecek.
Attığını Vurmak:
Genel yorumlar arasında özellikle Tanya Petty'i izleyenler iyi bilir "yaaa okunu kaçırmıyor nasıl bir şey" şeklinde popüler değerlendirmelerimiz var. Evet kesinlikle yabancı sporcuların oklarını vurma yüzdeleri bizden çok ama çok daha fazla. Peki bu çok mu önemli? Evet çünkü 2-3 çıta attığın yerde hatayı tolere edebilecek, bölgesel oynayabilecek ve girince içeriyi darmadağan edebilecek tekniklere sahip (cranker'lar) Türk sporcusu henüz yok. Neredeyse tüm Türk sporcuları noktasal oynuyorlar (hatta bu noktalarını o kadar çok seviyorlar ki ayrılamıyorlar) daha doğrusu noktasal olması gereken, attığın yeri kesin vurmamızı gerektiren tekniklere sahibiz (düz oyuncular, stroker'lar, tweener'lar). Bu tekniklerin özellikle Türkiye'de en yaygın olan strokerların nokta vuruşlarının kusursuz olması gerekir. Oysa bizler cranker lar gibi bölgeye oynayıp, strokerlar gibi top atıyoruz ve bu tabii ki inanılmaz sonuçlar doğuruyor. Aynı sporcu bir atış cebi vururken (1-3), diğer atış Brooklyn'e (1-2) pek rahat atabiliyor. Üstelik bunu yaparken çokta şaşırmıyor. Oysa bowlingde attığın noktada 1 çıta fark karşı tarafta pinlerde yaklaşık 2-2.5 çıta farkeder demek ki cepden 1-2 ye kaçışta bir sporcu minimum 2 çıta yanlış yere atmış olması gerekir. Bu bowling için cok ciddi bir hata malesef.
Peki nasıl oluyor da ecnebiler atıyor biz atamıyoruz. Cevap basit; çalışmıyoruz da ondan (çalışanlar lütfen gücenmesin genel olarak konuşuyorum). Türkiye'de antrenman dediğin salona gelip oyun açıp skora oynamak olduğu sürece de biz bakıp hayranlıkla seyrederiz insanları "aa nasıl attığı yeri vuruyor" diye. Oysa antrenmanlarda skor açılmadan noktaya ve noktalara onlarca top atmak standart bir antrenman programıdır.
Bowling sporunun en önemli özelliğidir oysa bu "kesinlik" (accuracy). Unutmayalım, bizler 3 günlük bir spor kaşılaşmasında yaklaşık 7 kiloluk bir topu, ortalama 900 kere, yaklaşık 1 cm lik bir noktaya atıp topun 18.3 metre gidip 3-4 cm lik bir hedefi vurmasını sağlamaya çalışırız. İyi bowling sporcular bu çılgın işi %90 başarı ile yapabiliyorlar ve bu yetenek gökten zembille inmiyor, antrenmanla oluyor.
Strike Kalitesi:
Bowlingde saha okumak kadar pinleri okumakta bir ustalık belirtisidir. Topunuzun pinlere çarptığı zaman nereden çarptığı nereye gittiği, pinlerin ne yaptığı bu sporun önemli bilgi kaynaklarıdır. Sporcular bunlara bakarak ayar yaparlar ve muhtelif splitlerden kaçarlar.
Skor açıkken ve karşılaşma sırasında tabii ki her strike strike'tır. Ama her atışınız pinlere başka yerden giriyorsa bir oradan bir buradan strike oluyorsa, 7-10 larınız birden düşüyorsa, emin olun aslında kötü oynuyorsunuz, bir attığınız bir attığınızı tutmuyor ve sadece şansınzı yaver gidiyor demektir. O oyunu kurtarsanız bir diğerinde sorun yaşayacaksınız demektir.
Top bazen sizin istemediğiniz bir hareketi yapıp strike yapabilir. Mesela Brooklyn'e kaçar (1-2 ye) ve siz bu atışın üzerine gidip Brooklyn'den striklara devam edebilirsiniz ama bu aynı atışı tekrarlayabildiğiniz anlamına gelir. Bu bir teknik karardır. Ama atışlarınızın her biri başka noktadan gidiyorsa, top her seferinde başka yere açılıyorsa, hızınız bir yavaş bir hızlıysa, henüz ciddi manada bowling oynamıyorsunuz denmektir.
Yabancı sporcuları seyrettiğimizde bu hataları inanılmaz az yaptıklarını, yaptıkları anda zaten farkedip split gelmesinde en olursa olsun diye dua ettiklerini gorebiliyorsunuz. Oysa bizde pinlere çarpan her top strike yapmalıdır diye bir inanış var ve çok kötü bir atıştan sonra neden strike olmadı diye kızan çok sporcu gördüm ben, oysa oturup haline şükretmesi lazım.
Profesyonel oyuncuların brooklynden strike yaptıklarında özür dilemeleri ve yüzlerini ekşitmeleri ukalalıklarından değil onlar için çok büyük bir hata yapmaları sonucunda strike olduğu ve bunu haketmediklerini düşündükleri için mütevaziliklerindendir aslında. Profesyonel sporcular için "her yol mübahtir" sözü "doğru yapılan her yol mübahtır" şeklinde geçerlidir. Ve hep bunun için çalışırlar.
Bizlerinde artık "idare etmekten" vazgeçip bu işi ciddi yapmamızın vakti geldiğini düşünüyorum. Artık iyi atışla, kötü atışı, iyi strikle la kötü strikeı ayırmamız ve iyiyi önek alıp bunun için çalışmamız lazım. Haa ne olur çalışmazsak, işte şimdi ne olursa o olur, Istanbul open'in finalini düşünün toplar 3 kere cebe girmedi onlarda spare oldu, gerisinde hep cebe girdiler ve hep strike yaptılar :) Onlar kazandı biz alkışladık... Alkışlanmak isteyen sporcu çalışacak ve kendine karşı dürüst olacak.
Oyun Oynamayı Bilmek: Türkler yabancılara karşı:
Bu bölüm belkide bu yazının en dramatik bölümü çünkü belgelere dayanarak Türk Bowlinginin gerçeğini konuşacağız. Burada gördüğünüz şekiller sahdan yağlama sonrası ve oyunlar arası alınan şeritlerden okunmuş saha grafikleri. Sahanın yağı içindeki ultravioleyi okuyan bir tarayıcı ile sahanın kesitlerini çıkarabiliyor ve sahada nasıl değişiklikle olduğunu görebiliyoruz.
Bu grafiklerin birincisi saha ilk yağlandığında çekildi. Yağın arkadan öne doğru azalmasını ve kesit şeklini görebiliyoruz.
İkinci şerit sadece Türk sporcuların oynadığı bir turda çekildi ve aşağı yukarı tüm üst düzey oyuncularımız vardı.
Üçüncü şerit ise yabancı sporcuların oyunlarından sonra çekildi.

Sonuç: Türk sporcular sahanın belli yerlerini belleyip buradan durmadan oynarken, yabancı sporcular sahanın üzerinde yağ değiştikçe ve hat değiştirdikçe farklı farklı noktalardan oynuyorlar. Dolayısı ile Türk sporcular 6 oyunu aynı yerlerden oynadıkları için yağda ciddi bir kazınma yaratırken yabancı sporcular heryerden oynayarak üstten bir katman alarak oynamışlar. Bu yağlama Kegel firması tarafından gönderilen Gus Falgien tarafından tasarlanırken "çok açılı ve pek çok noktadan oynamaya müsait" olarak tasarlanmıştı. Yani yağmlama yabancı sporcular tarafından doğru okunup pek çok noktadan oynanabilirken ve kendilerine şanş yaratırken, bizler belli noktalardan topu atmayı sürdürmüşüz. Bu durum tabii bu yağlamaya ve saha şartlarına mahsus bir durum ama önemli bir konu olan sahayı anlayıp ona göre oynamayı gayet güzel örnekliyor.
Ve tabii bu aslında bizim kapatmamız gereken çok önemli bir açığı daha ortaya çıkarıyor; değişik noktalardan oynayabilme. Değişik yerlerden oynayabilme sadece saha içinde kayarak yapılabilecek bir uygulama değil, sporcular sağdan sola doğru geçerken hem toplarını hemde atış tekniklerini değiştirerek bu geçişi sağlayabiliyorlar. Sağdan oynadığını dümdüz gidip son anda kırılma özelliğine sahip topunuzla iyice sola geçip yağın içinden topunuzu atarsanız topunuz büyük olasılıkla girdiği yerden çıkıp dümdüz gidecektir. Yani sahada yer değiştiriken hem teknik hemde donanım olarak ta değişiklik yapmak gerekir. Bu da hem gerekli donanım hemde teknik bilgi ve çalışma isteyen bir konudur.
Kazanan Beyin - Kaybeden Beyin:
Beynimizin pek çok tuhaf özelliği olduğu biliniyor ama en önemli özelliklerinden biri beynin sağ ve sol yarısının üstlendiği görevler. Beynimizin sol yanı mantık, değerlendirme, kurallar vs. gibi konularla meşgulken, sağ yanı daha bilinçaltına bağlı, görsel çalışan, algı ve uygulamayı araya başka elemanlar girmeden uygulatan, yaratıcı bölümümüzdür. Örneğin ilk araba kullanmaya başladığımızda neredeyse tamamen beynimizin sol yanı ile kullanırken (bir düşünün herşeyi düşünüp nasıl sert ve uyumsuz kullanır insan ilk başta), zamanla bu hareketler otomatikleştiğinde bir yandan telefonla konuşup bir yandan radyoda kanal arayıp aynı zamanda gaz-debriyaj meselesini çözüp aynadan arkayı keserek uyumlu hareketlerle araba kullanır hale geliyoruz. İşte bu hareketlerin artık bilinçaltından yapılması ve kontrolün beynin sağ yanına geçmesi ile ilgili.
Bowlingde de ustalaştıkça atışla ilgili kontroller artık bilinç altına gider. Beyin kararı verdikten sonra sağ taraf araya "acaba'lar, şunu şöyle yap, şu olay bu yüzden mi oluyor" gibi ahret soruları kafaya takılmadan akıcı bir atışı gerçekleştirir. Büylece sürekli tekrarlanabilen atışlar, akıcı hareketler kendini göstermeye başlar.
Oyun oynarken ne zaman beynin sağ yanına teslim olursak o zaman işlerin tadı kaçmaya başlar. Sporcu her hareketini sorgulamaya başlar, sağdan soldan etkilenmeye başlar, skorları daha çok takar, kötü atışlarını unutamaz, sinirlenir, atışında rahatlık kalmadığı için farklı farklı atışlar yapar bud aistemediği sonuçları doğurur, bunun üzerine daha da gerilen sporcu en tehlikeli duruma geçer ve "kontrollü" bir şekilde "strike yapmaya" çalışır ki bu kasların kullanması ile genellikle splitlere dönüşür.
Bu durumu halledebilmek için sporcular spor psikologları ile çalışarak, yoga ve meditasyon teknikleri geliştirerek, stres altında hala rahat kalmayı, vücudun kasılmasını önlemeyi, "görselleştirme" teknikleri ile atışlarını beynin sağ yanı ile yönlendirmeye çalışmanın yollarını ararlar.
Bu resimler golf sporcularının beyin aktivitelerini gösteriyor. 10 adet golfçüye yapılan bu testte sürekli artan strese karşı sporcuların beyinlerinin nasıl çalıştığı izlenmi. Sol taraftakiler kaybeden sporculara, sağ taraftakiler kazananlara ait. İlk aşamada sporculardan sadece 10 adet atışta alabildikleri en yüksek skorları yapabilmeleri istenmiş, ikincide 10 adet atışı yaparken televizyona çekilecekleri söylenmiş, üçüncü aşamada ise televizyona çekilirken birinci seviyede yaptıklarından daha çok skor yapabilirlerse 300 dolar kazancakları yapamazlarsa 100 dolar kaybedecekleri söylenmiş.

İlk aşamada kazanan sporcular beyinlerinin iki tarafını da sakin tutarken, kaybedenler tamemen sol tarafın etkisinde çırpınıyor gözüküyorlar. İkinci aşamada ise stres artarken kaybedenlerde sol taraf tamamen kontrolü ele alırken, kazananlarda sağ beyinde de bir kativasyon gözüküyor. Yani sporcular sol tarafta aldıkları rasyonel kararları uygularken sağ tarafı kullanmaya başlıyorlar. Stress arttıkça kaybedenler için artık durum sadece sallamaya dönüşürken, kazananlar hala beyni eşit kullanarak başarılarını sürdürüyorlar. Aynen bowlingde olduğu gibi sol tarafı dominant tutatnlar akıllarında sürekli "doğru yerdemiyim, kolum rahatmı, okumu vuruyormuyum" gibi düşüncelerle kendi başarılarını engelliyorlar.
Dolayısı ile bizler nokta antremanı yapmak kadar, beynimizi nasıl kullanacağımızı da iyi planlamalı ve bu egzersizleri de yapmalıyız. Yurtdışında izlediğimiz "makine gibi top atanlar" bu yollardan geçerek bu noktaya erişiyorlar.
Donanım: Çok Top Çok Olanak:
Bir süredir Türkiye'de artan top satışları aslında bizlerinde bu sporun ana elemanı olan top konusunda gittikçe daha çok bilinçlendiğini gösteriyor. Toplar pahalı ürünler fakat yabancıların statüsünde yarışacaksak buna yatırım yapmak zorundayız. Ve bu yatırımı doğru yapmak zorundayız. Türkye'de topu iyi çeviremediği için dünyanıne n falsolu toplarını alıp bu açığını kapamak isteyen sporcularımız var. Fakat bu da bizi 2 yönlü bir tuzağa itiyor. Birincisi sporcularımız topları idare ettikleri sürece performans gösteriyorlar ve topları eskiyince performansları düşüyor, ve toplarına güvendikleri için tekniklerini geliştirmiyorlar. İkincisi kataloğu açıp en falsolu topu almak o topun heryerde döneceği manasına gelmiyor dolayısı ile sporcularımız yanlış yatırım yapıyorlar. Örneğin çivili krampon yeri en iyi tutan ayakkabı olarak lanse edilse ama siz bununla çimen yerine mermerde koşarsanız yere tutunamazsınız, bu arada çimende hiç tutmayan kauçuk tanablı ayakkabı ise mermerde iş yapacaktır. İşte toplarda böyledir. en falsolu top diye geçen topların dönebilmesi için yere tutunabilmesi gerekir yani yağ lazımdır. Az yağlı arkası temiz olmayan bir salonda bu toplar alelade bir toptan bile az dönebilir. Bu noktada da top seçiminde akıllı davranmak ve oynayacağınız saha şartlarına göre topları seçmeniz gerekir.
Ama kesin olan bir gerçek varsa, çok top çok olanak demektir. Yeni top reaksiyon ve hareket demektir. Bowling sporu da başarıda yeni ve an azından bir 4 topluk set ister. Bunlar ciddi yatırımlarda olsa bu sporun da gerçeği olduğunu kabul etmemiz lazım. Bu sporu ciddi yapacak bir sporcunun ya kendisinden ya da bir sponsordan finansal destek bulması gerekiyor. Yani aslında yurtdışında nasıl oluyorsa bizde de aynen öyle olacak. Yurtdışındaki sporcuların her haftasonu turnuvalarla yuaşadıklarını zannetmeyin hemen hepsinin bir ikinci işi var. Örneğin Tanya Petty (en çok kazanan oyunculardan biri olduğu için söylüyorum) Viyana'da sekreterlik yapıyor.
Sonuç:
Evet pek çok noktada eksiklerimiz var; milletçe sızlanmayı çalışmaya tercih ediyoruz, kendimiz iyi atmaktansa rakiplerimizin kötü atmasını bekliyoruz, bizden iyi olan bizi daha ileri götürür diye düşünmüyoruz onu da aşağı çekmeye çalışıyoruz, çalışmadan herşey olsun istiyoruz, kendimizi eleştirmiyoruz, eleştirdiklerimiz düzelsin diye de hiç bir şey yapmıyoruz. Herkesin gerçekçi olup taşın altına elini koyma zamanı geldi. Bu sporu yapacaksak doğru dürüst, çok kişiyle, kadınlar, gençler ve çocuklarla "DÜRÜST" şekilde yapmalıyız. Çalışmalıyız arkadaşlar.. başka yolu yok... sızlanmadan çalışmalıyız... çalışmayacaksak ta çalışacaklar için bir şeyler yapmalıyız...
Herkese Sevgiler
Önder Gürkan