B-TR ANA SAYFA
   ANA SAYFA   |   GERİ
Kanala Düşenler
Türkiye'nin Open Turnuvaları üzerine


PAYLAŞ: 



Herkese Merhaba,

Belki duymuşunuzdur 8 seneden sonra İstanbul Bowling Open da Avrupa Turu’nda bu sene yer almıyor. Daha önce üç senenin ardından Ankara Open da Tur’dan ayrılmıştı.

Bu ayrılıkların sonunda Türkiye’nin Open maceraları üzerine bir şeyler yazmak gerekir diye düşünüyorum.

Türkiye resmi olarak yabancı oyunculara hatlarını 2003 yılında Korukent’te düzenlenen Akdeniz Kupası ile açmıştı. İlk kez orada değişik ülkelerden sporcuları bir arada izleme şansı elde etmiştik. Hala İtalyan Marco Reviglio’nun 1300+ skor attığında suratımızda oluşan ifadeyi çok iyi hatırlıyorum – inanamamıştık bu kadar yüksek averajlara.

Aynı sene yurdumuza gelen Avrupa federasyonu yetkilileri ile görüşerek temelleri atılan İstanbul Bowling Open 2004 senesinde ilk kez düzenlendi. Bu sene daha Avrupa Turu’na eklenmemişti. Bu turnuva için Türkiye’de ilk kez alınan uluslararası turnuvalarda kullanılan Kegel Kustodian Plus makinenin ilk çalışma anını ve hepimizin alkışlamasını da çok net hatırlıyorum. Çünkü Türkiye bowling’i için bambaşka bir dönem başlıyordu. Başladı da…

O sene daha çok Alman ve Avusturya ağırlıklı yabancı sporcularla yapılan İstanbul Open, daha sonra PBA maçlarında izlediğimiz, Avrupa’ya giden arkadaşlarımızın bol bol madalya kürsüsünde gördüğü sporculara ev sahipliği yaptı. Belki de Türk bowling sporcuları için en etkili okul başlamış oldu. 8 sene boyunca İstanbul ve Ankara’da  11 karşılaşmada bizler bu sporcularla aynı hatlarda oynama, konuşma ve tanışma şansına eriştik.
Daha önce şehir efsaneleri gibi anlatılan “adam bir atıyor, tısss ses yok ama hatlar turdan yanıyor”, “adam bir top değiştirdi başladı 240-250 gitmeye” gibi anıları birden gözümüzün önünde görmeye başladık.

Peki ne oldu? Öncelikle bu sayede üzerimizdeki ezikliği ve utangaçlığı attık. Open’larda beraber yarışırken bunların da insan olduğunu anladık, sporcularımız “bunu ben de yapabilirim” psikolojisini kazandılar. Sporu daha ciddi ve daha doğru yapmaları gerektiğini öğrendiler. Top değiştirmek için top alınması gerektiğini, Arsenal kavramını öğrendiler. Ve onları finallerde görmeye başladık. Milli sporcularımız yurtdışına gittiklerinde Tarkan’ı gören genç hayran gibi sporculara baka kalmaktan, selamlaşıp hal hatır sorma safhasına geçti. Milli takımlarımız Avrupa’da karşılaşmaları çok daha yüksek yerlerde bitirmeye başladılar. Genç sporcularımız bu sporcuları görerek teknik olarak topu çok daha doğru atar oldular. Genç sporcularımız MSN; Skype, Facebook ile kendi jenerasyonları ile iletişim içinde büyümeye başladılar.  Bizler Open’lar ve tabii ülkemizde yapılan Avrupa şampiyonaları ile nasıl uygun turnuva şartları hazırlanır, saha şartları nasıl olmalı bunları öğrendik.

Open’lar ile sosyalleştik. Hem bizler gelen sporcuları tanıdık hem onlar Türkiye’yi Türk insanını tanıdılar.

Profesyonel bir turnuva koordinatörü olarak söyleyebilirim ki onlara nasıl başka türlü turnuva yapılabilir gösterdik. Turnuva kavramına ek olacak misafirperverlik nedir onu gösterdik. Yurtdışında metroya biner gibi katılınan turnuvalardan kapıdan girince herkesin günaydın-merhaba dediği, çay ısmarladığı, güzel oyunlarından sonra insanların bira ısmarladığı Open’lar gördüler. Kayıtlarda hediye verilince şaşırıp ne diyeceklerini şaşırdılar…
Oyuncular hastalandıklarında koşup eczaneye onlara ilaç alan insanlar gördüler, sakatlanınca toplarının taşınabildiğini gördüler. Oturup onlarla sohbet eden insanları gördüler.  Türk insanını yeniden gördüler, Türk misafirperverliği nedir yaşadılar.

İstanbul’u gördüler, Boğaz’ı yaşadılar…

Peki bunlar nasıl oldu? Çok ama çok zor oldu. Arka planda özellikle salon sahipleri ilk başta Serdar Erdiş, Ahmet Koman’la başlayan İstanbul süreci ve Osman Aydın ve Sinem Devrim Aydın ile süren Ankara sürecinde çok ama çok zorlandılar. Çok ciddi özverilerde bulundular. Büyük paralar kaybettiler…

Normal bir işadamının daha 2. senede bırakacağı bu organizasyonları 3 sene, 8 sene sürdürdüler. Çünkü Türk organizasyonları olarak en iyisini yapmak istediler, en yüksek ödülleri verdiler, turnuvaları hep üst statülerde tuttular. Bazen sponsorlar azıcık yükü aldılar ama sonunda top hep salon sahiplerine kaldı.

Ve tüm bu organizasyonlarda başından beri çalışan gönüllüler; başta koordinatörler Recep Çınar Hoca, Ekrem Topaç, , Aylin Erken Özçelik, Eray Kocaalioğlu, Ankara’da Duygu Gürkan, Gediz Ege ... İstanbul’da turnuvaya adını ve emeklerini veren İBSK kulübü, Ankara’da ABK, ve her noktada gelip yardım eden, lane marshallık yapan, arabaları ile sporcuları getirip götürenler… salonların idari, teknik ve restoran ekipleri gece yarılarına kadar pür dikkat emek harcadılar.

Tabii ki en önemlisi hiç ucuz olmayan bu turnuvalara katılan, paralar biriktirip hepsini harcayan, kredi kartlarını sıkıntıya sokan bowlingciler ve tabii sporcularını destekleyen kulüpler… Eğer sizler yarışmasanız, destek vermeseniz tüm bu emekler boşa giderdi.

İşler belli bir noktada ticari bir analiz ve ekonomik karara gelince bizlere “al kardesim bu parayı” veya “al sana sponsor” diyemeyince söyleyecek bir şey pek kalmıyor. Çok zor olan bu organizasyonları bunca yıl yaptıkları için herkese teşekkür etmek dışında…

İstanbul Bowling Open ve Ankara Open… çok teşekkürler. İnşallah tekrar turda sizleri görürüz. Türk bowlingi için yaptığınız her şey için teşekkürler.
Herkesin emeğine sağlık.